BREAKING NEWS
Yaşam

728x90

header-ad

468x60

header-ad

İbadetlerin sahih olması için

Sual: Hanefi mezhebindeki bir Müslüman, abdest aldıktan sonra, herhangi bir yerinden kan çıksa, Şafii mezhebinde kan abdesti bozmaz diyerek namazını kılabilir mi?

Cevap: Bu konuda İbni Âbidînde deniyor ki:

"Bir ibadetin sahih olması için, dört mezhepten birine uygun olması lazımdır. Yani, o işin sahih olması için, bir mezhepte uyulması lazım olan şartların hepsine uygun olması lazımdır. Bir ibadeti yaparken, şartlarından biri bir mezhebe, başka biri de başka mezhebe uygun olursa, bu ibadet sahih olmaz. Mesela, deriden kan akarsa, Hanefi mezhebinde abdest bozulur, Şafii mezhebinde bozulmaz. Bir erkek, yabancı kadının derisine dokununca, Şafiide, ikisinin de abdesti bozulur, Hanefide ikisinin de bozulmaz.

Derisinden kan aksa ve kadına da dokunsa, her iki mezhebe göre abdesti bozulur. Bu abdest ile kıldığı namaz sahih olmaz. 'Bunun abdesti, bir mezhebe göre sahih olmadığı zaman, diğer mezhebe göre sahih oluyor. Namazı sahih olur' denilemez. Bu kimse, iki mezhebi Telfîk etmekte, karıştırmaktadır. Böyle kimseye Müleffık denir. Müleffıkın ibadetinin sahih olmayacağı söz birliği ile bildirilmiştir. Bir ibadetin bir şartı bir mezhebe, başka şartı da başka mezhebe göre sahih olursa, bu ibadet sahih olmaz.

Abdest alırken, başının bir parçasını mesh eden, köpeğe değdikten sonra namaz kılsa, bu namazı sahih olmaz. Çünkü, abdesti Malikiye göre sahih değildir. Köpeğe dokununca, Şafiiye göre üstü necis olmuştur. Fakat bir kimse, bir ibadeti, bir mezhebin bütün şartlarına uyarak yapıp bitirdikten sonra, bunu tekrar yaparken veya başka bir ibadeti yaparken, başka mezhebin şartlarına uyarak yapması, âlimlerin çoğuna göre sahih olur. İhtiyaç olduğu zaman yapmak ise, söz birliği ile sahih olur. Hatta bir mezhebin şartlarına uyarak yapılan bir işin, bir ibadetin bu mezhebe göre sahih olmadığı, başka bir mezhebe göre sahih olduğu sonradan anlaşılsa, o mezhebe göre sahih olduğunu düşününce, o mezhebi taklid etmiş ve o işi sahih olur. Çünkü o ibadeti kurtarmak için, mezhep taklidine ihtiyaç hasıl olmuştur. Menfaati, zevki için, çeşitli işlerini, çeşitli mezheplere uyarak yapmak telfik olur. Bir ibadeti kendi mezhebine göre yapmasına mâni olan bir özür hasıl olunca, bu ibadeti başka bir mezhebi taklid ederek yapabilir."

***
Sual: Kemale gelen kimsenin bazı işlerde hocasına uymaması câiz midir? Eshâb-ı kiram efendilerimizin bazı ictihadlarının Resûlullah efendimize uymadığı olmuş mudur?

Cevap: İmam-ı Rabbani hazretleri Mektûbât kitabının birinci cildi 292. mektubunda buyuruyor ki: Bir kimse, vâsıtanın yardımı ile Fenâ ve Bekâ mertebesine kavuşarak, ilham ve firaset yolu kendisine açılırsa ve Ondan bu müjdeyi alırsa ve kemâle geldiğini işitirse, o zaman, ilham olunan birkaç şeyde Ona uymaması ve kendi ilhamına göre hareket etmesi câiz olur. Çünkü böyle yükselen bir mürit, rehbere uymadan kurtulmuştur. Başkasına uyması hata olur. Resûlullahın "sallallahü aleyhi ve sellem" Eshâbı ictihad işlerinde yani Kur'ân-ı kerimde ve hadîs-i şeriflerde açıkça bildirilmemiş olan şeylerde, O Serverin ictihadından ayrılmışlardır. Bunların birkaçında, Eshâbın ictihadı doğru olmuştur. Çok okuyanlar, böyle olduğunu bilirler. Bundan anlaşılıyor ki, olgunlaşan birinin vâsıtaya uymaması câizdir. Ona uymaması edebsizlik olmaz. Hatta bu mertebenin edebi, ona uymamaktır. Eğer böyle olmasaydı, edeblerin en yüksek mertebesine varmış olan Eshâb-ı kiram, hiç uymamazlık etmezlerdi. İmâm-ı Ebû Yûsüfün, ictihad mertebesine yükseldikten sonra, imâm-ı a'zam Ebû Hanîfeye uyması doğru değildir. Kendi reyine uyması, İmâm-ı a'zama uymaması doğrudur "radıyallahü anhümâ". İmâm-ı Ebû Yûsüfün, (Kur'ân-ı kerimin mahlûk olup olmamasında, Ebû Hanîfe ile altı ay çekiştim) dediği meşhurdur. Sanatların ilerlemesi, düşüncelerin birbirlerine eklenmesi ile olur. Bir düşünce ile kalsaydı, ilerleme olmazdı. Sîbeveyh zamanında olan Nahiv bilgisine yeni buluşlar ve yeni görüşler eklenerek, bugün yüz kat fazla artmıştır. Fakat, bu ilmin temelini kuran odur. Üstünlük onundur. Her şeyin üstünü, kurucusudur. Yükseltmek şerefi ise, sonra gelenlerindir. Bundan dolayıdır ki, hadîs-i şerifte, (Ümmetim, yağmura benzer. Öndekiler mi, sondakiler mi daha iyidir, belli olmaz) buyuruldu. (Mektûbât Tercemesi s. 464)

***

Sual: İnsanları, Peygamber Efendimizin bildirdiği yola davet eden ve kendilerine "Mürşid-i kâmil" denilen zatlar, yaptıkları işlerde hata yapmaz mı?

Cevap: Bu konuda, İmâm-ı Rabbânî hazretleri Mektûbât kitabında buyuruyor ki:

"Müslüman olmak için, dünyaya yani haramlara kıymet vermemek lazımdır. Dünyayı hatırlamayı da kalbinden çıkarana salih Müslüman denir. Helal olsun, mubah olsun, mâ-sivâyı, yani Allahü teâlâdan başka her şeyi hatırlamayı kalbinden çıkarmaya fenâ-fillah denir. Buna kavuşan Müslümana velî, evliyâ denir. İnsanları Müslüman ve salih yapmak için uğraşan veliye mürşid denir. Evliya, her şeyi öğrenir, bilir. Ahkâm-ı İslâmiyyeye, dinin hükümlerine uymakta, dünya işlerinde aklını kullanır. Hesabını yapmakta, sanatında, ticaretinde hiç hata yapmaz. Fakat, aklındaki düşünceler, kalbine sirayet etmez, bulaşmaz. Dünyayı seven, hatırlayan kalp, hastadır. Kalbin temiz olması, dünya dediğimiz şeyleri sevmekten, hatırlamaktan kurtulması demektir."

***

Sual: Bir Müslüman, imanı gideren bir sözü, hiçbir zaruret olmadan söylerse, imanı gider mi?

Cevap: Allahü teâlâya mahsus olan sıfatlara ülûhiyyet, ilahlık sıfatları denir. Akaid ve fıkıh kitaplarının çoğunda, mesela Dürerde deniyor ki:

"Bir kimse, kalbi iman ile dolu olduğu hâlde, küfre sebep olan bir şeyi, zaruret olmadan, yani isteyerek söylerse, imanı gider, kâfir olur. Kalbindeki imanın faydası olmaz. Çünkü, bir kimsenin kâfir olduğu sözünden anlaşılır. Küfre sebep olan şeyi söyleyince, insanlar arasında da, Allahü teâlâ yanında da kâfir olur."

***

Sual: İnsanlar arasındaki muamelelerde, alışverişlerde, günah işleyen Müslümanların ve gayr-i müslimlerin sözüne de itibar edilir mi?

Cevap: Bu konuda Dürr-ül-muhtârda deniyor ki:

"İnsanların birbirleri arasında olan işlere Muâmelât denir. Muâmelâtta bir fasıkın veya kâfirin sözü de kabul edilir. Akıllı olan çocuk ve kadın da erkek gibidir. Bunlardan biri, 'bu eti kitaplı kâfirden aldım' derse, yemesi helal olur."

***

Sual: Ağaçlardan damlayan ve meyvelerinden sıkılarak elde edilen sular temiz midir ve bunlarla abdest alınabilir mi?

Cevap: Ağaçtan, ottan, meyveden, asmadan çıkan, damlayan su temizdir. Fakat bunlar ile ve bunları sıkarak çıkarılan sular ile abdest ve gusül caiz değildir.

« Önce
Sonra »

Hiç yorum yok

Cevap istediğiniz sorularınız için dinimizislam2@gmail.com adresine mail gönderiniz. Teşekkürler.
DİNİMİZ ve İSLAM SİTESİ YÖNETİMİ